Ekin Yazın Dostları

Kitap Okurlarının Buluşma Noktası

Okunan Kitaplar

Gruplarda Okunan Kitaplar

1) Kitap Adına Göre (2007-2012)

https://ekinyazin.wordpress.com/2011/12/03/okunan-kitaplar-kitap-adina-gore/

2) Yazar Adına Göre (2007-2012)

https://ekinyazin.wordpress.com/2011/12/03/okunan-kitaplar-yazar-adina-gore/

2 Yanıt to “Okunan Kitaplar”

  1. Pelin Bektas said

    MAÇİNLİ KIZ İÇİN EV- AZİZ NESİN 24.01.2016
    İnsan benini bulmak için koşar. Kendini başka başka insanlarda sevilerde arar. Karşısında ki insandan beklentileri kuralları kendi sahip olmak istedikleridir. Sende benini aramak ve bulmak hayalî çok güzeldir. ama sevdiğini kendine benzetmeye çalışmak, sevdiğini hiçe saymak kendini ve o’nu olduğu gibi kabul etmemektir. Gerçek aşk cananı olduğu gibi sevip kabul edebilmekten geçer.
    AZİZ NESİN’in sevgililerine yazdığı masallar
    1.Öykü: Aşk imkânsız olmasaydı aşk olmazdı. Pandomim sözün ve iletişimin bittiği yerde devreye girer ve anlatılamayanı anlatır. Sevi dansla pandomimle anlatılır. Şahlar yalçın sivri kayalarda yaşar yükseklerde uçarlar. Uçtukları zaman daha büyürler. Onuru için yaşar. Sever sevilir, ihanete uğrar ihanet etmez. Özgürlüğüne öyle düşkündür ki sevdiklerini sevgililerini kendi yalnızlıklarının güzelliğine bırakır. Kendi de göklerden daha büyük yalnızlığının içinde yaşar. Dağların kralı da denizin kraliçesi de olsak sevi fedakârlık ister. “dağlar durağan, deniz devingen-dağlar suskun, deniz geveze-dağlar ağırbaşlı, deniz fıkır fıkır-dağlar güven, deniz kuşku verir. Kadın ve erkek yabancılıkların büyülü çekiciliğine kapılırlar ancak gökle denizin çizgisinde birbirlerine dokunabilirler. İMKÂNSIZ AŞK
    2.ÖYKÜ: Yazar evlenmek istemeyen bir erkek ile güven isteyen kadını ilişkilerinde paragöz ve duygusuz gösterir. Kadına acıdığını söyler kültürsüz olduğundan aşağı görür. Yine de ayrılmamak için ev yapma hayaliyle onu da kendini de kandırır. İyi bir yuva kurduğunu zannettiği anda yıkıldığını görür. Düşlediğimiz veya var olduğunu düşündüğümüz şeyin var olmadığını görebiliriz.
    3.ÖYKÜ: Adam her şeyi sevisi için yapar, savaşır güreşir ama sevdiği gelmeyince onu güreşirken veya savaşırken izlemeyince vazgeçer. Sevi varsa adam vardır yoksa yaşamanın, var olmanın anlamı yoktur. (Vazgeçen sürekli bahanesi olan kişi)
    4.ÖYKÜ: Yazar Şuşa’yı gözünde güzel, ulaşılmaz, dokunulmaz, doğaüstü, kılar. Yücelttiğimiz şeylere dokunamayız. Dokunamadığımızı tanıyamayız içinde ne olduğunu bilemeyiz. Farkındalığımız artıp da ona başka açıdan bakabildiğimizde, yücelttiğimiz şeyi yerine oturtabiliriz.
    5.ÖYKÜ: SARMAŞIK- Güçlü yanımız gözler önündedir. Ama güçsüz yanımızı gizleriz. Sarmaşık tırmanarak yücelmek ister ama dayanak olmazsa yükselemez. Yükselen her kişinin yanında bir destek vardır. Yazar, sevisine dayanarak yükselmek ister. Yükselmek için vazgeçmeyi bilmek gerektir. Yalancı ışıkların ay ve yıldızların ayaklarının dibinde ki çamurdan yansımasını izlemek yerine başını gökyüzüne çevirmek gerektiğini sevdiğine anlatamaz. Kimi O’nu dikenleriyle zehirleyerek aşağı çekmeye çalışır. Bir diğeri kişiliksizdir. Her şeye ve herkese evet der. Güçlerimizi birleştirelim dediği, dayanağa ihtiyacı olmadığını kendi kendine yükselebileceğini söyler. Farklı dünyalardan ve kültürden olduğumu düşünen beni istemez. Genç çıkarcı ve oyuncudur. Dayanışmayı, dayanmak sanır. Dallarını kalınlaştırarak kendine dayanak yapar tek başına yukarı tırmanır. Olanaksızı zorlamak O’nun tragedyasıdır. Yükseldikçe dallarının yükü gövdesine ağır gelir ve yıkılır. Tohumları dünyaya dağılır belki onlar seviyi bularak birlikte yükselirler.
    6.ÖYKÜ: SEYİR-Bir başkasını habersizce seyreden kişiyi gizlice seyretmek insana keyif verir. Çocuğu annesi, anneyi sevgililer, röntgenci sevgilileri, kaçakçı röntgenciyi, korucu röntgenciyi, güneş örümceği sineği, yazar güneşi seyretmektedir. Her insan ve canlı kendi dansını yapmalı ki onu seyreden ölüm gelmesin.
    7.ÖYKÜ: YUVA ARAYAN ADAM-Acılar yalnızlık içindir. Güzellikler bölüşülür. Kişi içinde ki mutlu evi kendinde değil başka evlerde arar. Hayallerinde ki ev ile kendi evi arasında sıcaklık ve samimiyet farkı vardır. Kendi arzu istek ve hayallerimiz eşimizin hayallerinden farklı olabilir. Bilinç geliştikçe hayallerimiz düşüncelerimiz de değişir. Sevdiğimiz insanlardan ayrı düşebiliriz.
    8.ÖYKÜ: KÖR BESTECİ-Besteci tabloyu kimin hayaliyle görmektedir. Tablo nedir? Tabloya baktığımızda karşımızda sadece kendi istediğimizi hayallerimizi renklerimizi ışık ve sesimizi görürüz. Ya gerçek? Beni çok iyi anlıyor, iyi temsil ediyor kelimelerini çok kullanırız, ama öyle mi görmek isteriz? Etrafımızı gözlerimizle mi, toplumun dayattığı önyargılarla mı, beynimizle mi görürüz?
    9.ÖYKÜ: İNSANIN YONUTTAKİ HAYKIRIŞI- Lahit kapağındaki yonut insan soyunun ölümden, yok olmaktan, hiçlikten, unutulmaktan, o olanaksız kaçıp kurtulma çabasını gösteren bu başyapıtı gören 2500 yıl önceki haykırışı da günümüzdeki haykırışı da duyabilir. Kendi içine toplum tarafından hapsolmuş insan, kendine ulaşmak için kendinden kaçar. Olanaksızı olanaklı kılmaya çalışıp özgürlüğünü elde etmek için kendini yok ederek var olur.
    10.ÖYKÜ: YARDAN ATLAYAN ADAM-Sevgi erkekle kadının zamanı birlikte ısırmalarıdır. İnsan yaşamında bir kez sever. Sonrakiler onun çeşitlemeleridir. Bazıları her sevgisini yaşamının en büyük aşkı olarak görür. Önemli olan aşkımıza inanmamızdır. Engelleri birlikte aşarak birbirinden ayrılmamaktır aşk.
    11. ÖYKÜ: EŞİNİ GÖRDÜĞÜNÜ SANAN KİŞİ- İnsan kendi sesini bulduğu zaman hayata bağlanır. Bu ses uzakları yakın edebilir. Sesle hayal de görebilir, sesi hayal de edebilir. Veya işin bahanesidir.
    12.ÖYKÜ: HAYALET KEDİ- Papim özgürlüğün sorumlulukla kazanılacağını bilmez, sorumsuzluğu, özgürlük sanır. Canı isteyince gider, isteyince döner, ama sevmeyi ve sevdirmeyi bilir. Papim özgür olmak bağlanmak istememektedir. Birine bağlanmak ondan sorumlu olmaktır. “Papim ya senden ya kendimden vazgeçmem gerekiyor. Kendimden vazgeçemediğimden senden vazgeçiyorum. Mutluluk dilerim, diyerek ayrılır. Ama her yerde kedi sanrısı görmeye başlar.” Adam her camın ardında kendisiyle konuşan bir kedi görür. Genelde sevdiği yanında değilken her camın ardında sesini duyamadığı küçük kedi sanrısını görür. La sesi son mutluluğudur ama la sesi kimseyi sevemeyeceğini arada buluşup özlem giderebileceklerini söyler. “sana bir kedi yavrusu bırakayım beni anarsın der. Adam o günden sonra kedi sanrısı görmez.
    13.ÖYKÜ: PUŞKİN- Seven de sevilen de birbirinin tam zıddıdır. Biri sıcağı öteki soğuğu, biri güneşi, diğeri gölgeyi sever. Ama ikisi de gürültüyü gösterişi sevmez. Biri ancak her şeyin güzel olduğu anda kendi güzelliklerini ortaya çıkarabilir. Diğeri zor koşullarda da sevdiğinin düşleminle ortamı güzelleştirir. “İnsanın yaşadıkları belleğinde iz bırakmadan geçip gitmişse, onları yaşamamış demektir. Bazen birlikte yaşanılan zamanı iki kişiden biri hiç yaşamamış ta olabilir.” “sen cennette sevişebilirsin, bana seninle olduğum her yer cennettir.” Herkesin sevdiğini sevmeyen senin, çok beğendiğin ve tanışmamı istediğin o adama karşı yenik ve Puşkin gibi ölümü seçer. Yenikliği O’nu üzmez. Yenildiği adamda düşlediği mükemmelliği bulamazsa işte o zaman yıkılır.
    14.ÖYKÜ: ÇINAR AĞACI VE PLASTİK BEBEK-İnsan kendine sahip çıkmazsa, başkasının ona sahip çıkmasını beklemek boşunadır. Birine acıyarak sevmek gerçek sevi değildir. Kişiliğinden vazgeçen insan yok olur. Acılardan kurtulmanın yolu, acıyı kendinde eritip beniyle bütünleştirerek, acıyı veren şeyi özümser. Acı içinde derin izler bırakır. Kadın onun sayesinde güvencededir, ama kadını kendine katmaya çalışırken, kadının kişiliğini bilmeden yok etmektedir. Kadın yok olma pahasına kendini korumak için savunuya geçer. İkisi de yoklukta özgürleşirler.
    15.ÖYKÜ: Yalnızlık denize dalınca vurgun yemeye benzer. Kendini bölüşmek mutluluk mu diye düşünür. Bu olursa acı çekeceğini görür. Yalnızlık derinliklerinin mutlu sarhoşluğunda dolaşanlar yukarı çıkarsa yaşayamaz, zorluk çeker. Yalnızlığın derinliğindeki görkemli güzelliğin çekiciliğinden kurtulmak istemez. Yalnızlığı onun somut kişiliğidir. Yalnızlığından uzaklaşınca büyük acı çekeceğini deneyimlerden bilir. Ya yalnızlığın içindeki düşsel görüntüyü ya da sevgiyle bölüşeceğimizi sandığımız mutsuzluğu seçmek gerek diyor yazar.
    16.ÖYKÜ: Aziz Nesin vasiyetini nasıl yazdı? Vakıf’ta ki yılbaşı geceleri
    17.ÖYKÜ: KELEBEK- İnsan da kelebeklere benzer. Onun da yaşam evreleri vardır. Yumurta, sperm, fetüs ve çocukluk, koza, kelebek Yaşam evrelerinden en uzunu (fetüs ve çoçukluk)Öğrenmek için her şeyi deneme evresidir. Koza evresi insanın kendi kültüründen yarattığı kendi cezaevinde kendi gardiyanı olarak alışkanlıklarıyla yaşayarak rahat ettiği bu yüzden değişimden korktuğu dönemdir. Düşünceye dalıp farkındalığa varmaya başladığı anda uçmaya başlar. Tüm dünyayı dolaşır her çiçekten bal alır. Ama vakit azdır. Kendine benzer yavrular yaparak kendini onlarda var eder. Kendi cezaevimizden kaçıp özgürlüğe kavuştuğumuz zaman, artık ölüm çok yakındır. Ölüm içimizde, ölümle özdeşleşmişizdir. Ölümsüzlük için tek umut, öldükten sonra yaşayarak yapıtlarıyla 3. boyutta sonsuzlaşmaktır. Seviyle kendimizi sürekli yaratırız. Kendimizi koruyacağımız bir limandır sevi. Sanatçı sevisiz üretemez var olamaz. Gerçek ölüm düşünmemek ve yaratamamaktır.

    Pelin Bektas

  2. Füsun Büyükgören said

    Hasan Ali Toptaş’ın Heba’sını bitirdiğimde bir rüyadan uyanmış gibiydim. Kurgusu, anlatımı, kullanılan dil, sizi alıp götürüyor. Kitabın içinde, kitabın kahramanlarından biri oluyorsunuz…Öylesine samimi ve içten yazılmış ki, kitabı okumuyorsunuz da, yazar ile birliktesiniz ve hatta yazar sizsiniz!…Kullanılan yöresel kelimeler, güzeller güzeli dilimizin zenginliğini, rengini hatırlatıyor. Rüya içinde rüya gibi kitap…Bitirdiğinizde yaşamınız bir rüya mı, yoksa gerçek mi? Uyanacak mıyım? Uyuyacak mıyım? dedirtiyor…Gerçek ne? Sorguluyor, sorgulatıyor, düşündürtüyor…En önemlisi, “hissettiriyor!” Yazarımızın hayatı ile ilgili belgeselde deniyordu…”Hasan Ali Toptaş, tüm dünyada geleceğe kalacak bir kaç yazardan biri…” Aynen katılıyorum…

Bir Yorum Yazın